admin 21.04.2025 - 13:00
14 okunmaYeşil dağların eteklerinde kurulu, çiçeklerle bezeli bir köy vardı. Bu köyün ortasında, yüzyıllardır hiç kurumamış bir çeşme akardı. Su, öyle berrak ve tatlıydı ki çevredeki tüm köylerden insanlar gelir, testilerini bu çeşmeden doldururlardı. Köy halkı bu çeşmeyi “Bereket Çeşmesi” diye anardı.
Table of Contents
ToggleAma yıllar geçtikçe insanlar suya alıştı, kıymetini unuttu. Çocuklar musluğu açık bırakır, büyükler gereksiz yere bidonlarca su taşır, bazıları çeşmenin başını sohbet yerine çevirir, suyu oyunlarına alet ederdi. Sadece bir kişi, dokuz yaşındaki Halil, her sabah çeşmeye gidip ellerini usulca yıkar, avuç avuç içip ardından başını eğerek “Elhamdülillah” derdi.
Halil’in dedesi ona hep şöyle derdi: “Evlat, su sadece bir içecek değil, Allah’ın bize verdiği görünmeyen mucizedir. Her damlasında şükür gizlidir.”
Ramazan ayının ortalarıydı. Halil her zamanki gibi erkenden uyanıp çeşmenin yolunu tuttu. Ama o gün farklıydı. Çeşmenin başına geldiğinde suyun akmadığını gördü. Musluk yerli yerindeydi, ama tek bir damla bile düşmüyordu.
Halil önce gözlerine inanamadı. Sonra su borusunu kontrol etti, çevresine baktı. Ama her şey normaldi; tek anormal olan, suskun kalan çeşmeydi.
Köyde kısa sürede haber yayıldı. Herkes şaşkındı. “Hiç durmazdı bu çeşme!” “Bu yaşa geldim, bir gün bile kesildiğini görmedim!” diye konuşuyorlardı.
Köyün imamı geldi, ellerini açıp dua etti. Yaşlılar başlarını salladı. Gençler ise telaşla başka köylere su aramaya gitti.
#image_title
O gece Halil uyuyamadı. Yatağında dönerken, içinden bir ses yükseldi: “Bu sadece bir arıza mı, yoksa bir uyarı mı?”
Sabah erkenden yine çeşmeye gitti. Bu defa oturdu, gözlerini kapattı ve dua etmeye başladı. “Allah’ım, eğer suyu biz kıymetini bilmediğimiz için aldıysan, ne olur öğret bize şükrün ne olduğunu.”
O an rüzgar biraz sert esti. Çeşmenin yanındaki eski çınar ağacının dalları hafifçe kıpırdadı. Halil başını kaldırdığında, çeşmenin arkasındaki duvarda parlayan küçük bir yazı fark etti.
Taşa oyulmuş gibiydi: “Her damla için bir şükür, her şükür için bir bereket.”
Halil bunu görünce heyecanla köyün imamına koştu. Yazıyı birlikte incelediler. İmam gözlerini kapatıp mırıldandı: “Belki de bu bir işarettir. Bu köy suya şükretmeyi unuttu.”
O gün köy meydanında tüm halk toplandı. İmam minberin yerine geçti. “Kardeşlerim,” dedi, “Belki de Allah bize bir ders veriyor. Suyu israf ettik, kıymetini bilmedik. Artık her damla için şükretme vaktidir.”
Köylüler sessizce başlarını eğdi. Kimisi gözyaşlarını tutamadı. Halil ellerini kaldırıp tekrar dua etti: “Ya Rabbi, sana söz veriyoruz. Su dökülmeden önce kalbimizden ‘şükür’ dökülecek.”
O günden sonra herkes değişmeye başladı. Çocuklar musluğu kullanmadan önce besmeleyle açtı, sonra dikkatle kapattı. Büyükler sadece ihtiyaç kadar su aldı. Bazıları evlerinin önüne küçük tabelalar astı: “Her damla bir nimettir.”
Çeşmenin başı artık bir oyun yeri değil, dua yeri olmuştu. Her gelen önce içinden bir şükür geçiriyor, sonra su içiyordu.
Geri Dönen Ses
Yedi gün geçmişti. Halil her sabah çeşmeye gitmiş, dua etmeye devam etmişti. Sekizinci sabah, güneş doğarken çeşmeye doğru yürüdü. Ayakları taşlara bastıkça kalbi daha da hızla atıyordu.
Çeşmenin başına geldiğinde, bir ses duydu: dam… dam… dam…
Musluğun ucundan önce bir damla, sonra bir başka damla düştü. Ardından su yavaşça akmaya başladı. Önce bir ince ırmak gibi, sonra kuvvetli bir çağlayan gibi…
Halil sevinçle bağırdı. “Su geri döndü! Bereket geri geldi!”
Köy halkı haberi duyunca koşarak çeşmeye geldi. Herkes heyecanla suya baktı. Kimisi ellerini yıkadı, kimisi testisini doldurdu. Ama bu defa herkesin yüzünde ciddi bir saygı ve derin bir huzur vardı.
O günden sonra Bereket Çeşmesi daha dikkatle korundu. Halil, köyde “Suyun Çocuğu” diye anılmaya başlandı. Çocuklar onun anlattığı su dualarını ezberledi.
Ramazan’ın son günü, köy meydanında büyük bir iftar kuruldu. Herkes elindeki bir bardak suyu kaldırıp aynı anda “Elhamdülillah” dedi.
Halil ise çeşmenin yanında duruyor, gökyüzüne bakarak içinden şu cümleyi geçiriyordu: “Bir damlanın kıymetini bilmeyen, nehirle ödüllendirilmez.”
Gökten üç elma düşmüş: biri nimetin değerini bilene, biri şükür etmeyi unutmayanlara, biri de her duayı kalpten edenlere…
Benzer İçerikler
Yorum Yapabilirsiniz
Daha Önce Yapılan Yorumlar
Hoşgeldiniz - Tüm Hakları Saklıdır
...