admin 20.04.2025 - 16:32
19 okunmaTutkunun ve Hırsın Gölgeleri Arasında
Fransız taşrasında yükselme hayaliyle yanıp tutuşan bir genç ve toplumun dar kalıplarına hapsolmuş bir kadın… Julien Sorel ve Madame de Rênal’in yolu, tesadüflerin değil, arzunun ve kaderin yönlendirdiği bir çizgide kesişti. Bu aşk ne masum bir tutku ne de sadece gizli bir ilişkiydi. İki insanın iç dünyasında yaşanan kırılmaların, hayal kırıklıklarının ve derin özlemlerin ortaya döküldüğü bir aynaydı.
Yoksulluk İçinde Yeşeren Hırs
Julien, marangoz bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmişti. Zekâsı ve okumaya olan tutkusu, onun diğerlerinden farklı olduğunu gösteriyordu. Napolyon hayranıydı ve hayatı boyunca hep daha yüksek bir yere ulaşma hayali kurdu. Ona göre bir erkek ya asker olmalı ya da din adamı; çünkü bu iki yol, yoksul bir gencin sınıf atlaması için tek seçenekti.
Julien, yeteneği ve hafızası sayesinde dikkat çekti ve zengin Rênal ailesinin yanına özel öğretmen olarak gönderildi. Madame de Rênal, zarif, çekingen ve içine kapanık bir kadındı. Evine gelen bu genç adamın bilgisi, konuşması ve kararlılığı kısa sürede ilgisini çekti.
Ancak Julien’in amacı sadece öğretmenlik değildi. Onun gözünde bu ev, kendi sosyal yükseliş yolculuğunun ilk basamağıydı. Ve Madame de Rênal, bu planın bir parçası olacaktı.
İkircikli Kalplerle Başlayan Yakınlık
İkircikli Kalplerle Başlayan Yakınlık
Julien ile Madame de Rênal arasında oluşan ilk bağ, sessiz ve utangaçtı. Kadın, ilk başta bu genç öğretmenin ilgisini yanlış yorumladı. Ancak Julien, duyduğu her kelimeyi hesaplayarak seçiyor, her bakışı stratejik bir hamle gibi kullanıyordu.
Başlangıçta bir oyun gibi başlayan bu yakınlaşma, zamanla gerçek bir aşka dönüştü. Julien, Madame de Rênal’in duyarlılığında, onu ilk kez gerçekten gören birini buldu. Kadın ise bu genç adamda yıllardır kaybettiği duygusal canlılığı, içtenliği ve heyecanı yakaladı.
Fakat bu aşkın üzerinde toplumun, dinin ve evlilik kurallarının gölgesi vardı. Her buluşmaları yasaktı, her dokunuşları günah sayılıyordu. Ama onlar, içlerinde büyüyen bu bağı susturamadılar.
İçsel Çatışmalar ve Toplumsal Kapanlar
İçsel Çatışmalar ve Toplumsal Kapanlar
Madame de Rênal, üç çocuk annesi, dindar ve saygın bir kadındı. Kocasına sadık olmayı bir görev bilmişti. Ama Julien’le geçirdiği zamanlar, onun içindeki yıllardır bastırdığı duygulara bir pencere açtı. Bu pencere hem ışık hem de korku getirdi.
Julien ise bir yandan bu aşkı tutkuyla yaşarken, bir yandan da bu ilişkide kendi yükselme planının başarısını görüyordu. Arzuları ile hırsı arasında sürekli gidip geldi. Onun için Madame de Rênal hem bir sevgili hem de bir basamaktı.
Zamanla şehirdeki dedikodular artmaya başladı. Julien, skandal çıkmadan önce evden ayrılmak zorunda kaldı. Madame de Rênal bu ayrılıkla derin bir acıya gömüldü. Julien ise Paris’e giderek daha büyük hayallerin peşine düştü.
Ayrılığın Ardında Kalan Sessizlik
Ayrılığın Ardında Kalan Sessizlik
Julien, Paris’te kendine yeni bir kimlik inşa etmeye çalıştı. Ruhban okuluna yazıldı, politik çevrelere girdi. Burada tanıştığı Mathilde adında soylu bir genç kadınla ilişki yaşamaya başladı. Mathilde’in hayranlığı, Julien’i yeni bir başarıya taşıyabilirdi.
Ancak Madame de Rênal, Julien’in kalbindeki yerini hiçbir zaman kaybetmedi. Julien ne kadar yükseğe tırmanmaya çalışsa da, taşra kasabasındaki o ilk aşk, zihninin en derininde yaşıyordu.
Mathilde ile evlenmek üzereyken, Julien, geçmişinden gelen bir mektubun etkisiyle altüst oldu. Madame de Rênal, kiliseye verdiği bir itiraf mektubunda, Julien’in onun kalbini çalarak kendisini günaha sürüklediğini yazmıştı. Bu mektup, evlilik planlarını bozdu. Julien, öfkesine yenik düşerek kasabaya geri döndü ve Madame de Rênal’i vurdu.
Kadın hayatta kaldı ama Julien için artık dönüş yoktu. Tutuklandı, yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı.
Aşk mı, Hırs mı, Yoksa Kader mi?
Julien, cezaevinde geçirdiği günlerde ilk kez kendisini tüm maskelerinden sıyırarak gördü. Mathilde hâlâ onun yanındaydı ama Julien son kez görmek istediği kişinin Madame de Rênal olduğunu söyledi.
Kadın onu bağışladı, hâlâ sevdiğini söyledi. Julien, bu son görüşmede gerçek bir pişmanlık yaşadı. Hayatını toplumun yükselme basamaklarına göre şekillendirmişti ama kalbinin tek hakiki arzusu hep o ilk aşkta saklıydı.
Julien Sorel, başı dik bir şekilde giyotine yürüdü. Onun hikâyesi, bir gencin tutkusuyla sınıf atlama mücadelesi kadar, iç dünyasındaki çelişkilerle verdiği savaştı.
Kırmızı ve Siyahın Arasında Sıkışmış Bir Ruh
Julien’in kırmızısı ihtirası, siyahı ise inancı ve karanlık yanlarını simgeliyordu. Madame de Rênal ise bu iki rengin ortasında kalan saf bir sevgiydi.
Onların aşkı, ne tam bir zafer ne de yalnızca bir kayıptı. Bu, insan ruhunun arzularla sınandığı, seçimlerle şekillendiği bir hikâyeydi.
Gökten üç elma düşmüş: biri tutkuyu kalbine gömenlere, biri sınıfların ötesinde sevmeyi seçenlere, biri de Julien gibi son nefesinde hakikati görenlere…
Benzer İçerikler
Yorum Yapabilirsiniz
Daha Önce Yapılan Yorumlar
Hoşgeldiniz - Tüm Hakları Saklıdır
...