admin 22.04.2025 - 13:32
2 okunmaYıldızların parladığı sessiz bir Ramazan gecesiydi. Minarelerden yankılanan teravih sesleri sokak aralarına kadar ulaşıyor, hafif bir esintiyle karışıp evlerin camlarına dokunuyordu. Mahalledeki evlerin çoğunda ışıklar sönmüş, sadece birkaç pencerede dua eden yüreklerin siluetleri kalmıştı. Bu evlerden birinde, on bir yaşındaki Yasemin yatağında oturuyor, elleriyle başucundaki küçük sandığı kurcalıyordu.
Table of Contents
ToggleSandık, Yasemin’in en değerli eşyalarını sakladığı yerdi: çocukluğunda yazdığı mektuplar, rengarenk tespihler, annesinin ördüğü küçük bir örtü ve büyükannesinden yadigâr gelen bir dua kitabı. O kitap, ona her Ramazan hatırlattığı huzur ve umutla çok şey ifade ediyordu.
Ancak o gece bir şey fark etti. Dua kitabı yoktu. Sayfaları yumuşak, kenarları hafifçe yıpranmış o küçük kitap nereye gitmişti? Panikle yatağından kalktı, çekmeceleri açtı, kitaplığını didik didik aradı. Yoktu.
Sabah ezanına kadar neredeyse gözüne uyku girmedi. Sahurda annesiyle birlikte sofraya oturduğunda yüzü solgundu. Annesi onun halini fark etti.
“Ne oldu Yasemin?” diye sordu.
Yasemin usulca, “Dua kitabımı bulamıyorum anne. Hani büyükannemin verdiği…”
Annesi bir süre sessiz kaldı. “Belki yanlışlıkla bir yere kaldırmışsındır. Dönünce birlikte ararız.”
Ama Yasemin için o kitap sadece kelimelerin yazılı olduğu bir cilt değildi. Her sayfasında bir anı, bir huzur ve büyükannesinin sesi vardı. Küçükken uyumadan önce ona okuduğu dualar, birlikte açılan eller, damla damla dökülen içten sözler…
Ertesi gün okul çıkışı doğruca caminin yolunu tuttu. Belki orada unutmuş olabilirdi. Caminin avlusunda temizlik yapan görevliye yaklaştı.
“Geçen hafta burada bir dua kitabı bırakmış olabilir miyim?”
Görevli başını salladı. “Bu hafta birkaç eşya kayboldu ama kitap görmedim.”
Yasemin umutla kütüphaneye uğradı, sınıf arkadaşlarına sordu, evde her yeri bir kez daha taradı. Ama kitap sanki buhar olmuştu.
O gece ilk kez ellerini boş bir şekilde semaya açtı. Dua ederken kelimeler diline ağır geliyordu. Çünkü alıştığı, sevdiği satırlar elinde değildi.
Ama sonra içinden bir fısıltı yükseldi: “Dua kitapsız da yapılabilir. Kalpten gelen her söz, Rabbine ulaşır.”
Yasemin o gece, gözlerini kapatarak büyükannesinin sesini hatırladı. Onun dizinde uzanırken okuduğu duaları, söylediklerini, mırıldandığı isimleri…
Başını seccadeye koydu. “Allah’ım,” dedi içinden, “bugün elimde bir kitap yok, ama kalbim dolu. Sen duaları kelimelerle değil, niyetle alırsın. Kitabımı kaybettim ama belki böylece duanın özünü bulacağım.”
Sabah annesi, kızının yüzündeki aydınlığı fark etti. “Kitabı buldun mu?” diye sordu.
“Hayır,” dedi Yasemin. “Ama kendimi buldum.”
Beklenmedik Bir Ziyaretçi
Ramazan’ın son günleriydi. Mahalleye yeni taşınan yaşlı bir teyze, komşu evleri ziyaret etmeye başlamıştı. Yasemin’in annesi de onu çaya davet etti.
Kadın içeri girdiğinde, gözleri salonun bir köşesine takıldı. Yanında getirdiği küçük bohçayı açtı. İçinden eski bir kitap çıkardı.
“Bu kitabı geçen gün pazarda buldum. Sayfaları tanıdık geldi. Üzerinde ‘Yasemin’ yazıyordu.”
Yasemin gözlerini açtı. Kitabı eline aldı. Kapağının içinde kendi adını, altındaki çizimi görünce nefesi kesildi.
Kitap yolunu bulmuştu. Ama Yasemin artık o kitaba bağlı değildi. O, dua etmeyi kitapla değil, kalple yapmayı öğrenmişti.
Bayram sabahı güneş, pencereye vurduğunda Yasemin seccadesinin başında ellerini göğe açmıştı. Bu kez elinde kitap vardı ama gözleri kitapta değil, kalbindeydi.
“Allah’ım,” dedi, “Bazen kaybettiklerimizle en kıymetli şeyleri öğreniriz. Bu Ramazan bana senin yakınlığını kitapların ötesinde hissettirdi. Sana ulaşmak için sadece içten bir niyet yetermiş.”
Bayram kahvaltısında annesi ona küçük bir kutu verdi. Kutunun içinde boş bir defter vardı. “Yeni dua kitabını kendin yaz,” dedi.
Yasemin gözyaşlarını tutamadı. Çünkü bu deftere sadece ezberlenen duaları değil, kalpten akan sözcükleri yazacaktı.
Yasemin’in hikâyesi, bir dua kitabıyla başlamış ama duaların gerçek yerinin kalp olduğunu öğreterek bitmişti. Artık her dua ettiğinde, kelimelerden çok hislerini dinliyordu.
Çünkü o öğrenmişti: Dua bir kitapta değil, kalpte başlardı. Ve kaybolan her şey, bazen içimizde sakladığımız güzellikleri ortaya çıkarırdı.
Gökten üç elma düşmüş: biri dua etmeyi hiç bırakmayanlara, biri niyetinin derinliğini bilenlere, biri de kaybettikleriyle büyüyen yüreklere…
Benzer İçerikler
Yorum Yapabilirsiniz
Daha Önce Yapılan Yorumlar
Yazar
admin
53 İçeriği Bulunmaktadır
İlginizi Çekebilir
Hoşgeldiniz - Tüm Hakları Saklıdır
...