admin 22.04.2025 - 11:13
15 okunmaAndersen Masalları Yağmurun cama usulca vurduğu bir akşamüstüydü. Şehir dışındaki küçük bir evin salonunda, sarı ışıklı bir lambanın altında, yaşlı bir kitaplık sessizce bekliyordu. Raflarının arasında sayfaları sararmış kitaplar, kuşaklar boyu okunmuş ciltler vardı. O kitaplardan biri, köşesi yıpranmış kırmızı kapaklı bir kitaptı. Üzerinde altın harflerle yazılmış bir isim duruyordu: Hans Christian Andersen Masalları.
Table of Contents
ToggleEvdeki küçük çocuk, adeta kitaplıktaki kitapların bekçisi gibi dolaşırdı. Adı Elifti. Sekiz yaşındaydı. Elektronik oyuncakları vardı ama en çok kitaplarla zaman geçirmeyi severdi. O gün, yağmurun sesiyle birlikte kitaplığa yaklaşmış, kırmızı kapaklı kitaba uzanmıştı. Kitabın sayfalarını çevirdiğinde, bir masal değil, bir çağrıyla karşılaştı.
Sayfa aralarında gezinirken bir rüzgâr esti. Elif’in etrafında kitaplardan dökülen harfler havalanmaya başladı. Gözleri kapanmadan önce tek bir cümle duydu:
“Masallar yaşarsa, çocuklar da büyür.”
Gözlerini yeniden açtığında kendini eski bir tiyatro salonunda buldu. Sahnenin ortasında, kurşun bir asker duruyordu. Karşısında zarif bir balerin. Bir köşede ise cılız bir kız, elinde kibritleriyle oturmuştu. Biraz ileride çirkin bir ördek yavrusu, suya yansıyan görüntüsüne bakıyordu.
Elif onların hepsini tanıyordu. Çünkü bu karakterlerle kitapların sayfalarında defalarca karşılaşmıştı. Ama şimdi canlıydılar. Üzgün, güçlü, yalnız ve umutlu…
Kibritçi Kız’ın Fısıltısı
Elif, sahnenin kenarına oturdu. Kibritçi Kız ona yaklaştı. Gözlerinde hem yorgunluk hem sevgi vardı.
“Ben eskiden sadece bir masaldım,” dedi. “Ama birileri beni okuyunca, yeniden var oluyorum. Sen okuduğun sürece ben üşümem.”
Kurşun Asker sessizdi. Ama duruşuyla çok şey anlatıyordu. Elif onun gözlerine bakınca kalbindeki duyguları hissetti: korkusuzluk, sadakat ve içten bir sevgi.
Sonra Karlar Kraliçesi geldi. Elif’in çevresine ince bir soğukluk yayıldı ama içinde bir sıcaklık hissetti. Kraliçe, “Ben kötü değilim,” dedi. “Sadece kalbini kaybetmiş biriyim. Her çocuk masalın içindeki gerçeği görmeyi öğrendiğinde, benim kalbim biraz daha çözülür.”
Andersen’in Kaleminden Doğanlar
Tiyatro salonunun üst perdesinden ince bir ışık süzüldü. Elif başını kaldırınca yukarıdan sarkıtılmış bir kalem gördü. Kalemin ucundan parlayan mürekkep, boşluğa harfler yazıyordu.
“Ben Hans Christian Andersen.”
Harfler birleşerek Elif’e doğru aktı. “Benim masallarım zamanla yarışmak için değil, kalbe dokunmak için yazıldı. Çünkü çocukların duyguları, çağlardan daha derindir.”
O anda Elif şunu fark etti: Masallar sadece eğlendirmek için yazılmamıştı. Onlar insanlara aynayı tutuyor, büyürken ellerinden tutuyordu. Özellikle de zor zamanlarda…
Elif tiyatro salonunun ortasında durdu. Gözlerini kapattı. Gördüğü her karakter, her kelime zihninde birer ışık gibi parlıyordu.
– Çünkü masallar gerçek duygularla yazılmıştı.
– Çünkü karakterler hiç kimseye benzemiyor ama herkesi anlatıyordu.
– Çünkü çocuklar, masallarda kendi kalplerini buluyordu.
Tiyatro salonunun duvarlarında bu cümleler yankılandı. Çirkin Ördek Yavrusu kanatlarını açtı, artık kuğuydu. Kurşun Asker, balerinle el ele tutuştu. Kibritçi Kız’ın elleri sıcaktı artık.
Ve Andersen’in kalemi yeniden yazmaya başladı.
Birden Elif kendini evdeki koltukta buldu. Kitap hâlâ dizinin üzerindeydi. Yağmur hâlâ yağıyordu. Ama o artık aynı Elif değildi. Gözleri sayfalarda değil, anlamdaydı.
Kardeşi yanına geldi. “Ne okuyorsun?” diye sordu. Elif kitabı uzattı ve şöyle dedi:
“Masallar. Sadece çocuklar için değil. Herkes için.”
O günden sonra Elif Andersen masallarını yalnızca okumadı. Her sayfada yeni bir dünya buldu. Kimi zaman ağladı, kimi zaman gülümsedi. Ama hep düşündü. Çünkü Andersen’in dediği gibi:
“Masallar yaşarsa, çocuklar da büyür.”
Benzer İçerikler
Yorum Yapabilirsiniz
Daha Önce Yapılan Yorumlar
Hoşgeldiniz - Tüm Hakları Saklıdır
...